Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

DUVARLAR5

Resim
Doğum günlerine her zaman aşırı değer vermiş, etrafımda arkadaş ortamımda sayının artmasıyla güvenli olacağıma olan inancımı büyütmüştüm kendi iç dünyamda. Ne kadar insan o kadar güven, ne kadar arkadaş o kadar huzurdu. Peki neden bu karmaşa beynimde işgal etmişti ? Bana bu sözleri söyleten neydi?   13 yaşındaydım. 13. Yaş günüm. Arkadaşlarım gelecek diye o kulübe duvarlarınla tebeşirle iyi ki doğdum yazmış güzel Dilek sevinç ve o çocukcu duygularla kahkaha atıyordum o iğrenç evin terasında. O korkunç ses, o iğrenç varlık gelene kadar. ordaydı elinde doğum günü pastasıyla benim pastamla! Gelen arkadaşlarıma kapıyı açmadım. O yazıları tek tek kazıdım ellerimle. Çünkü bana yapılmış o şey o kızlara da olabilirdi. O kapıyı açsam onlar da canavarla tanışabilirdi. Akşama kadar ağladım. Annem gelene kadar..  doğum günü benim için neydi biliyor musunuz 13 yaşında birşeylerin iğrenç birinin korkusuyla üflenmemiş pastaydı. Doğum günü arkadaşlarımdan köşe bucak saklanmaktı. Benim için doğum günü
Yer ve gökyüzü arasında sıkıştı ruhum. Mavi boğuyor, yer çekiyor sanki içine. Karanlık var sadece. Karanlık ,kara bulurlar ve kafamdaki sesler.     Soruları her zaman cevapsız ve ses sanki başka sesi doğuruyor. Bu şehirden kaçmam gerek, bu sahilden, bu hikayeden, bu benden. Kafamı çöpe atıp bu bedeni terk edip olabildiğince uzağa gitmek.    Başka bir şey bilmiyorum. Tek hissettiğim bir bataklık. Saplanmışım daha fazla hareket etmek beni daha fazla    çekiyor. Dibi zifiri dibini bilememek de korkutuyor. Bu süreci beklemek de.  Tanrım kalbi verdin ama duygularla başa çıkamamak ne kadar zor. Kendinle başa çıkamamak. Kafamla. Anılarla.  Tanrım sesler susmuyor. Küçük kız kötü kötü bakıyor üzgün.Dizleri kanıyor ve ben birşey yapamıyorum. Kimse yardıma koşmuyor...O kız neden hiç gülmüyor? Neden kader denen o şey fazlasıyla acımasız. Ben kendime acımasızım, anlaşılmamak çok zor...  Tanrım.. zihnimin koridorlarında anı odalarımda kilit var. Açılmıyor. Boşluğa doğru yürüyorum ayaklarım acıyor. G

Sesler

Sen bilmiyorsun, susmuyorlar bilmiyorsun. Kafamı kalbimi duman ettin, hikayemizi ise yarım.Olur ya devam etseydik ne olurdu demekten alıkoyamıyorum kendimi. Ben sussam fısıltılar başlıyor biraz devam ettirsem anıların. İnsanlar anlamıyor anlamıyorsun. İnsanlar düşünmüyor, sevmiyorlar bizi. 24 yaşındayım bak 24 koca sene,kendimi zerre sevemezken kalbimin tümüsün bilmiyorsun. Gülüyorum,artık o kadar    çok üzülmüşüm ki gözlerimden    damlamıyor yaş. Dalıyorum, çıkamıyorum bu bataklıktan. Söylesene seni böyle sevmiş birini nasıl tek sefer de silip atıyorsun. Bak gidemiyorum çünkü bilmiyorum da. Hiç denemedim, gitmek istemedim ki senden.Körsün görmüyorsun. Körsün ve bu körlükle geri kalanları da benden alıyorlar.Unutmak nedir bilmiyorlar, gel onlara da anlat.  Beni delirtip ortada tek bıraktın.Görmedin oysa hep aynı yerdeydim. Duymadın ben hep ısrarla fısıldadım. Ellerini uzatsan yakın, seslensen bir nefes uzaklıktaydım. Hep vardım ama. Beni delirten gelgitlerin oldu. Körlüğün. Seni iyileş

Aşkımız eski bir roman

Bişeylere geç kalmanın birinden vazgeçmenin ve tüm bunlara bireyin kendisinin sebep olmasının yükü o kadar ağır ki. Kendi zihnim beni boğuyor, düşüncelerimin ve sorgulayışımın bataklığı.. peki neden severiz ki birini? Neden doyasıya sevilmek isteriz mesela?    Çünkü kalp olmadan beden canlanmaz, çünkü ruhun evi kalptir. Ruhun tamamlayıcısı. Ve bir insan birinde kendini tamamlayınca tüm insanlara eksik kalır ömür boyu. Yemin ediyorum böyle düşünmesem sevgim uğruna bunca zahmete girmezdim. Zahmet! De ne anlamsız kelime değil mi. İnsanlar onca doğruyu tek yanlışla silerken yaptığınız, düşünceleriniz bir çarpıda karanlık oluverir. Olsun. Ben sevgimden yana gökyüzüyüm. Varsın o geceyi görsün.    Varsın bana aydınlık kalsın. Tüm bu kargaşa arasında bana kalan anılarım değil mi? Birey hayatımda olmadan da onu sevebilirim.Ama bu kadar yıpratırken kendimi kucak dolusu gülümsemesi insanların, hayatlarına devam edebilmeleri..bu ruhumun baharını aldı sanki benden. Hayatım birbiri ardına tek tek ba

Gece

Bazen size de olur mu bilmem  ama içimi dünyamı derin bir sıkıntı kaplar. Açık alandayımdır gökyüzü tepemde ve evren bu kadar büyükken, kumsalda tane ben sığamam sanki yere göğe. Dünya beni boğar ben çoklukta kaybolurum. yine    eve gelmiş kapının önünde soluklanıyorum. Hava buz gibi ve bazen üşümek tüm bu sıkıntıyı, derdi, evreni alıyor omuzlarımdan. Ben üşüyorum, ruhum hafifliyor..Ruhum hafiflerken bir kedi sokuldu bacaklarıma. İşte öyle zamanlar da öyle deliller Allah’ ı müjdeler ki bu kadar yalın bu kadar derinken, bir kedinin sıcaklığı yumuşatır kalbimi. İster deli deyin ister hak verin bana bu kadar boşvermişken düşer özellikle kalbime Rabbin varlığı. Yada ben anlamsız hayatımda bir gün daha geçirmek için sebep ararım.. Sevgiyi kaçırmış bunun üzerine bu kadar üzülmüş harabemle bir başıma kalmışken bir kedinin bana yalnız olmadığımı hatırlatması.Sahi deliller onu gösterirken bana bahşettiği hayata küsmek benim ona yapacağım en büyük haksızlık olmaz mı?  Zaten bu düşünceler olmasa

Kız Kulesinden Galataya❤️

Sürekli düşündüğüm tüm hücrelerimi kaplayan o narin soruyla başlıycam. Sevgi nedir?  Durum, zaman, ego, duvarlar olmadan karşındakinin kalbine damarsız kan pompalanmasıdır sevgi. Benim gözlerimden sevgilimin kalbine. Oysa gösterilmeyen, yansıtılmayan, hissettirilmeyen sevgi ölen bir insanın kalbi gibidir. Ne yaşayana can ve verir nede bir başkasına umut. Sevgisiz sevgi kurumuş bir topraktır.  Adem Havvası uğruna kovuldu cennetten, mecnun aşka kör kaldı. Ve diğer insanlar öyle zamanlarda aşka köreldiler ki limanları yaktılar. Yanmaya meyilli insanlar kibriti suçladı üstelik. Kıvılcımı tatmayan gözlerin yangını kucaklaması. Liman küle döndükten sonra tüm toz denizine savruldu. Sahi iki kişi yanmaya meyilliyken kim aşkı suçlayabilir. Ve bu şehir kavuşamayan aşkların ahıyla kaldı.. Sevgi neydi?  Sevgi sevgilinin gönlüne liman olmaktı.İstanbuldan korumaktı. Sevgi kıvılcımdan kaçmaktı.. Bir gün uyandığımda bu kıvılcımın beni yakmasından korkuyordum. Aşkla tanışmaktan, birini sevmekten .Çünkü

DUVARLAR4

‘Yangın’ adlı yazımda yanmanın külün her detayını anlatmıştım. Yaranın da. Korkularımı bilakis.  En büyük korkum korktuğum şeylerin üzerine gitmekti. Bunların üzerine konuşmak, irdelemek. Kapanan bir yaranın her zerresini geçmişimde hissederken, bu yaraları beraber sarmak şimdi.. o kadar değişik bir duygudur ki bu; zamanında deli gibi ağladığın bu olayda Bugün gözünden çok az su gelir. Susar susar senelerce içine atarsın, konuşmaktan nefret ettiğin her olay bir gün susmak bilmediğin cümlelerin olur. Vucüt kendini kadere karşı öyle bir korumaya alır ki, acıya acıya acı çekmemeyi; kanata kanata    yaraya endişe etmemeyi. Bütün bu elzem şeyler hayatın tam içinde üstelik. Anlamadığım bir vakit bugünümde, duvara baktığımda mesela . Ansızın daldığımda.  Bu kadar karmaşık ve bu kadar içtedir ki bu yara. En çok kendin olmak istediğin vakitlerde  kanar üstelik. Aynalarla başbaşayken.. Bazen bir fotoğraf karesinde çocukluğunu selamlarken, uçurtmalar uçarken gökyüzünde, bir kız gülümsemesinde

Hoşgeldin, yeniden

Yıkık dökük, derme çatma bir evin penceresinde yolunu gözlemekle geçti günlerim. Karmaşık, Özlem’le , seninle, bizimle dolu bir ev. Oysaki ben yola odaklanmaktan sokak lambası altında bana bakan yüzünü hiç farketmemişim.Ne tuhaf değil mi beklemekle ve izlemekle geçmiş günlerimiz. Ben senin aşkla tanışman, bir gün benim kadar sevmen için dua ederken beni sevdiğini, benimle olduğunu düşlememişim. Sanki kalbin uyandı, ve en güzel mevsimde kuşlar göç etti gökyüzüme.. Kalbime baharı müjdeledi adın. Gökkuşağı beliriverdi. Gelişinle gülüşüne kıyısı oldu evin, En güzel manzaram sensin, seni seyretmeyi severim Ve o derme çatma evde ayrı bir huzur var bugün.. Sesin, bakışın,kokun.... Ah nasıl da başımı döndürüyorsun. Aşk ruhumuza daim olsun sevgilim. Kalbine, maviye ve gökyüzüne 🌈
Rotasını kaybetmiş bir geminin hangi yöne gittiği pek de önemli değildir değil mi? Sahibini kaybetmiş bir kalbin ritminin değişmemesi de.  Kuşların uçmadığı bir gökyüzünün maviliği de. Hoş kapımı çalan sen olmadığın sürece nerede olduğumun da önemi yok. Hepsi çok saçma değil mi? Geminin rotası, ruhumun yoncası, gökyüzünün kuşları olsa mesela...Sesinin tınılarıyla dolsa kulaklarım. Kokunla şenlense akciğerim, seninle aydınlansa sabah. Hayat daha yaşanılır bir yer olurdu değil mi? Sadece bu ihtimaller bile kalbimdeki ritmin durulmasına izin vermiyor. Bu olasılık bırakmıyor yakamı. Ve ben aklıma her gelişimde kalbime çiçekler açtıran bir adamı beklemekle geçiriyorum baharları.  yaz seninle geçecekse koca ömür senin olsun. Çünkü ben başka bir ihtimal daha bilmiyorum. Ve sen hiç bilmediğim bir garda hiç bilmediğim bir coğrafyaya teslim oluyorsun.. Olma.