Kayıtlar

Veda

Geçen gün kızlarla    hayatım üzerine konuşurken konu gönül bağına gelince ‘ben hala annesiyle    gezdiğimiz evde o mutfakta ona  yemek yaptığımı hayal ediyorum, ben bu anıya nasıl ihanet eder birini severim’ demiştim. Seninle yaşayacağım bir evde seninle kitaplarımızın buluşacağı odadaki kitaplığı düşünmek (!) biliyor musun kendimle kavga ediyordum salak gibi olmayacağım evin duvarları üzerine.Sırf bu ihtimal için bile olsa konuş ve bu anlamsızlığa bir anlam bağla demişlerdi. Hayatını daha yaşanılır ihtimaller üzerine kur. Sevildiğin birini sev biraz da.  İşte ben sana tam da öyle bir günde döndün mü diye yazmıştım. Galatadaydım.  Ve sen bana yalan söylemişsin. Yalanına değil de gerçekleri söylememe yetine kızdım. Kızmak da denmez ki buna. Kendi duygularına sahip çıkmayıp kaçamak bir yalana başvurmak.  Sonra 2. Tokat da sanırım bana gelen ayı üzerine olmuştu. Benim başka biri tarafından değer görme ihtimalimi hiçe sayarak, ben ne yapıcam bu olay üzerime kaldı demen. Ben sana hiçbir za

Galata ve Kız kulesi

Biliyor musun İstanbula gelişini hissedince  acaba bensiz ilk gelişin mi diye sormadan edemedim kendime. Beni düşündün mü, anılar canlandı mı? Çünkü bende hep varlar hep renkliler, hep hurdalar. Ama çocuksu bir mutlulukla yarın yanıma çıkıp gelecekmişsin gibi sevinmeden edemedim. Öylesine sevindim ki sahi kalbim en son ne zaman böyle attı?  Kızları ikna edip Galata’ya geldik. Belki sende görmek istemişsindir belki izlerimi aramışsındır umuduyla. Anıların bir kez daha yeşermesi umuduyla.ki öğrendiğim kadarıyla sen de dönmüşsün. Senin aklına hiç geldi mi Kız kulesini beni düşleyerek ziyaret etmek. Beni selamlayarak içmek yada ne bileyim. Sadece yüzünde gülümseme olarak kalmak. En azından bunu yeğliyorum.  Bunları anlatacağım kimse yok. Anlamamalarına uyuz oluyorum. Hoş anlasalardı da paylaşır mıydın emin değilim. Ben de içiyorum İşte ilk fırsatta saçmalama imkanı bularak. Belki bir delilik yapıp seni aramak istercesine içerek.  Ama olmuyor neden biliyor musun çünkü sen birini istemediğin
Mart soğuğu bir hayli hissettirdi bu sene. Kimine kapıdan baktıracak kimini kalbinden.    Tüylerim diken diken yürüyorum yorgun ayaklarımın üzerinde. Üzerimde en sevdiğim kürk manto, eve yetişme, hayatı geçiştirme serüveni. Devamlı sıradan. Devam eden bir sis var, kafam kadar bulanık mı çözemiyorum. Biraz da yağmur, bende varım der gibi . Işıklara geldik ben ve kafamdaki sesler. Arabalar geçiyor. İnsanlar yarışıyor birbirleriyle ve zamanla. Tam şuan diyorum geçen ilk arabanın önüne atsam bedenimi. Bıraksam mesele bir an. Sadece o an.. Sesler sussa, yarış bitse ve renkler silinse aklıma gelmesen. Şu içinde bulunduğum zaman yitip gitse ne olur. Eve yetişme telaşı olmadan, hayal kırıklıklarıma bir yenisi eklenmeden. Sisle beraber yükselse ruhum? Bedenim rahatlamaz mı?? Biraz acı biraz kan ve sonra sessizlik boşluk.    Sesler bıraksa gitse mesela. Yalnız ölüm ve ben olsam. Bıraksam huzurlu kollarına kendimi.   Bilmiyorum hikayeme mutlu bir son yazmak isterken içime doğan karanlık yap şunu
 Uyandım. Saçlarım kahküllerim birbirine dolanmış. Sırtımda iki büklüm yatmış olmanın verdiği ağrı, birden zayıflamanın verdiği kemik batması ve onun gibi rutin şeyler. Hava bir hayli aydınlanmış. Oda ayaklarımın üşüdüğü ısıda, hafif hafif ürperdiğim. Herkes uyuyor evde.  Uyandım. Gözlerim açık fakat düşüncelerimin gezisindeyim. Kalkmaya, hayata, bu karmaşaya hevesim yok hiç. Geziyorum zihninin koridorlarında şu odadan kaçmak için yahut... Düşünüyorum günün bu saatindeki insanları, telaşları. Sokakta umarsızca koşanları. Hep acelesi olan hayata geç kalan o insanları.  Kahve içenleri, kahvaltıya lüksü olmayanları. Kedileri köpekleri, doğayı..Hepimizin uyandığı ve güneşin hepimize farklı doğduğu bu sabahı düşünüyorum. Seni, onu, herkesi... Uyandım. Yeniden kapıyorum gözlerimi. Tekrar açıyorum. Uyandım fakat dönemiyorum bu ana. Duygularım öyle derin öyle soğuk ve öyle sürekli ki. Yataktan kalkmama izin vermiyor. Hoş yapacak şeyim de yok ölesiye boşvermişim. Birine anlatıp anlaşılmamak, bo

Galata’ya

Ben seni nasıl seviyordum biliyor musun?  Binlerce gece sana veda edip sabaha seviyorum diye başladım. Hoş narkozluyken de ilk seni sayıkladım. Resimlerin vardı, zihnimde anıların. Gözün görmediğini gönül silmiyordu. Unutmamak için bahanem çoktu. Ölesiye hayatımdaydın ki. Seni sen yokken sevmek başardığım en büyük zaferdi. Bir yerlerde nefes aldığını, yaşadığını ve gülümsediğini bilmek mutlu olmama yeter di. Sevmek böyleydi gözümde. Bensiz mutluysan mutlu halinle seni uzaktan sevebilirdim. . Seninle karşılaşmak umuduyla sevdiğin şarkıcının konserlerine koşmak. Seni düşleyerek dinlemek müzikleri. Aynı gökyüzüne baktığımı bilerek gülümsemek sabahları. Bana seni hatırlatan sahillerde geçmişti izin günlerim. Çok saçma değil mi. Gözünün aşina olduğu sokağı sevmiştim, belki elin değdi diye Üsküdar’daki bankları. Öylesi bir sevdayla doluydu ki kalbim , kimse aklımın ucundan bile geçmedi.Sonra sen çıktın yine geldin hayatıma. Bu sefer o sahilde el ele yürüdük, o bankta oturduk, aynı gökyüzünü
Okadar karmaşık ve kendimi dahi anlamak istemediğim bir dönem bıraktım ki geride. Hayat akışta ve bende ona karşı yüzmeye çalışan bir balık gibi kıvrandım da durdum kıvrandım ve tekrar durdum.    Sonra ne elde bittim biliyor musunuz.Kocaman bir 0. Gitmek istemediğim sularda yüzmek de ölmekten farksızdı. Oturup sadece şunu düşündüm. Ben bu akışın neresindeyim? Ben nefes almadığım bir yerde miyim? Evet tam da öyle bir yerdeydim ki düşünmekten kafayı yemek üzere olduğumu söyledim yanıma yaklaşan herkese. Sonra şunu düşündüm ‘’ düşünmekten akışını kaçırdığın insanların bu gün kaç saniye aklındaydın?’’    Evet bu tamamen benim kendime yönelttiğim bir soruydu ve cevabı tekrar bildiğimiz Kocaman bir 0. Hayat geçiyor, kuşlar uçuyor.  Kimseye gereğinden fazla değer vermeye, kimseyi yüceltmeye değmiyor inanın bana. Çünkü günün sonunda düşünceleriniz ve siz başbaşa kalıyorsunuz. Duygularınıza, akışınıza, hayatınıza kör. Görmüyoruz, hepimiz nefes alan cesetlere dönüştürdük teker teker kendimizi. F

DUVARLAR5

Resim
Doğum günlerine her zaman aşırı değer vermiş, etrafımda arkadaş ortamımda sayının artmasıyla güvenli olacağıma olan inancımı büyütmüştüm kendi iç dünyamda. Ne kadar insan o kadar güven, ne kadar arkadaş o kadar huzurdu. Peki neden bu karmaşa beynimde işgal etmişti ? Bana bu sözleri söyleten neydi?   13 yaşındaydım. 13. Yaş günüm. Arkadaşlarım gelecek diye o kulübe duvarlarınla tebeşirle iyi ki doğdum yazmış güzel Dilek sevinç ve o çocukcu duygularla kahkaha atıyordum o iğrenç evin terasında. O korkunç ses, o iğrenç varlık gelene kadar. ordaydı elinde doğum günü pastasıyla benim pastamla! Gelen arkadaşlarıma kapıyı açmadım. O yazıları tek tek kazıdım ellerimle. Çünkü bana yapılmış o şey o kızlara da olabilirdi. O kapıyı açsam onlar da canavarla tanışabilirdi. Akşama kadar ağladım. Annem gelene kadar..  doğum günü benim için neydi biliyor musunuz 13 yaşında birşeylerin iğrenç birinin korkusuyla üflenmemiş pastaydı. Doğum günü arkadaşlarımdan köşe bucak saklanmaktı. Benim için doğum günü